Günümüzde Hıristiyan dünyası, muhtemelen kilisenin de etkisiyle, şefaat kurumunu başka yetki gruplarını da kapsayacak şekilde genişletmiş durumdadırlar.
Bugün Hıristiyanların çoğu Meleklerin, Elçilerin, Şehitlerin ve Azizlerin de şefaat yetkisine sahip olduklarına inanmaktadır. Kiliseye göre Hıristiyanlar bu topluluklara şefaat niyazında bulunulabilirler, onlar aracılığıyla yargı gününde kurtulma talep edebilirler.
Mezhepsel Hadis dinlerine görede başta Hz. Muhammed olmak üzere tüm elçilerin, meleklerin ve itibarlı kulların (evliyalar, şehitler, tarikat şeyhleri, cemaat-tarikat liderleri) ahiret gününde büyük günah işlemiş olan inananların bir kısmına şefaat ederek bir nevi Rabbimize karsı avukatlık ederek Allah’ı azaptan vazgeçmesi için ikna edeceklerine, böylece inananları kurtuluşa ulaştırabileceklerine inanmaktadır.
Böyle büyük bir lütufla şereflendirilebilmek için Müslümanların çaba göstermesi gerekmektedir ve bunun yolu büyük ölçüde şefaat yetkisine sahip ve kendilerini aracı avukat olarak görenleri razı etmekten geçer. Bundan dolayı toplumda şefaate özel yakarışlar ve fazladan ibadetler yapılır.
Tibetli rahiplerden islama geçmiş tespihler çekilir, itibarlı kulların hürmetine Allah’a dualar edilir ve şefaat vaadinde bulunan cemaat-tarikat liderlerine sorgusuz bir şekilde itaat edilir.
Bunlar bilmez ki Şefaat yanlız Allah'ın tekelindedir.
Allah kime isterse onu affeder yani şefaat eder ve cennetine sokar.
Rabbimizin günahkar kulunu affetmeye cennete sokmaya peygamberlerin dahil yetkisi yokken bir Sih, bir Efendi, bir Hoca veya hacı veya şehit veya anne veya baba veya evlat hiç bir kulu affedeip cennete sokamaz.
De ki: “O, Allah’tır; Ahad’dır, tektir.
Allah'tır; o Samed'dir.
Tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir!
Allah ne doğurmuştur, ne doğurulmuştur!
Hiç kimse Allah'ın dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!
İhlas Suresi
Her şeyin doğrusunu Yaratan Yüce Allah bilir !