Kuran’la mezheplerin orta yolunu bulma çabasında; “Hiç olmazsa şu hadisleri dinin kaynağı olarak alalım” söylemiyle, illaki Kuran’ın yanına bir dini kaynak koymaya kalkan orta yolcular kimseyi aldatmasın. Surda bir gedik açılırsa, tüm hadislere de kapı açılabilir.
Kimse Peygamberden çok Peygamber olduğunu iddia edip, Peygamberimiz’in yapmadığını yapıp, dini Peygamber’den bile daha çok düşündüğünü öne sürmemelidir.
Bu popülist orta yolcu sınıftan daha değişik bir orta yolcu sınıfa da dikkat çekmek istiyoruz. Bu kişiler çok yaygın bir kitledir. Bunlar, “Ehli Sünnet’im” derler. Üstelik belli tarikatlara, gruplara mensup olduklarını söylerler. Fakat bu kişilerin mezhebine göre erkeklerin illaki sakal bırakması lazımken, bunlar sakalsızdır.
Yine bu kişilerin mezhebinde tüm telli sazlar haramken, bunlar müzik dinler, üstelik kimileri radyo, televizyon kurup, müzik yayını bile yaparlar.
Bunların mezheplerinde haremlik selamlık farzken, kadın sesinin duyulması bile şüpheli iken, radyo ve televizyonlarında başı açık kadın spikerler kullanır, erkeklerle kadınların karışık oturacağı ortamları menfaatleri gerektirirse oluştururlar. Üstelik ısrarla mezhepçi görüşleri savunur, Kuran’ın anlattığı İslam ile mücadele bile ederler.
Bunların savunduğu başka, yaşadığı başkadır.
Bu yaptıklarını “tebliğ taktiği” gibi kılıflarla açıklamaya çalışırlar. “Ortam müsait olursa, olsaydı” başlığı ile başlayan konuşmalarında; mezheplerin sakal bırakma, müzik yasağı, haremlik-selamlık gibi izahlarını temize çıkarmaya gayret ederler. Halkın birçoğu ise mezheplerin izahlarını, uydurma hadislerden çıkan sonuçları bilmediği için, bu “samimi mezhepçi” görünümlü kişilerin hareketlerine bakarak mezheplerin İslam’ını anlamaya çalışmaları sonucunda yanlış kanaatlere varırlar. Bu kimseler, sakalın o kadar önemli olmadığını, haremlik selamlık olmadan da olabileceğini, müzik dinlenebileceğini, mezheplerin İslam’ının bunlara karşı o kadar katı olmadığını zannedebilirler. Bunun sonucunda ise burada çizdiğimiz tabloda abartının hiç olmadığını anlayamazlar.
Sünni hadis ve fıkıh kaynaklarına göre yaşam tarzının nasıl olması gerektiğini öğrenmek isteyenler IŞİD’i, Şii mezheplerin İslam’ını öğrenmek isteyenler İran’daki Şiiliği inceleyebilir.
Onlar abartılı birer varyasyon değil, bilakis Sünniliğin ve Şiiliğin ta kendileridir. “Tebliğ yapıyoruz, ileride biz İslam’ı hâkim edince şöyle şöyle yapacağız” diyerek şimdi sakaldan, haremlik selamlıktan, cübbeden, müzik yasağından kaytaranlar, hadis ve fıkıh kitaplarının görüşlerini terk etmektedirler.
IŞİD gibi oluşumlar kendi sapmaları içinde tutarlıdırlar çünkü hadis ve fıkıh kitaplarındaki eleştirdiğimiz izahları “ciddi” bir şekilde uygulamaya çalışmışlardır.
Türkiye’nin sosyolojisine, geleneklerine, hayat tarzına birçok yönden damga vurmuş Sünniliğin ve Kuran’ın anlattığı dinin farkları aydınlarımızca ne yazık ki çok çok az bilinmektedir. Bu kitap, umarız aydınlarımızın bu konuda aydınlanmalarına katkıda bulunur.
Günümüzde Sünnilik veya Alevilik, aileden çocuğa geçen etnik bir kimlik olarak algılanmaktadır.
Bu mezheplerin etnik bir kimlikle hiçbir alakası olmadığı bile birçok kişi tarafından tam anlaşılamamıştır. Etnik kökenle hiçbir alakası olmayan ve etnikleştirilen, mensubu olunması adeta bir tarz milliyetçiliğe, hatta ırkçılığa dönüştürülen bu mezhepler yüzünden gereksiz sorunlarla yüz yüzeyiz. Bu mezhep kavramları o kadar yanlış kullanılıp, o kadar milliyetçiliğe dönüştürülmüştür ki bir ateist kendisini “Alevi” diye tanıtabilmekte, müzik dinleyen, sakalsız, cübbesiz, kadınlarla el sıkışabilen biri ise “Sünniliğin koyu bir savunucusu” olabilmektedir.
Her şeyin doğrusunu Yaratan Yüce Allah bilir !