Geniş bir konfor alanları vardı. Çadır tiyatrolarında çok güzel göz bağcılık gösterileri düzenliyorlardı. Algı operasyonları konusunda uzman, doğruları çarpıtma işinde hayli mahirdiler.
"Man Adaları" dediler, "128 milyar nerede?" şarkısı söylediler, "Saray" ve "israf" gibi söylemlerle hayli taraftar topladılar. Sürekli olarak mahkeme duvarına çarpmaları ve yüklü tazminat ödemeleri de durduramadı. Sosyal medyayı iyi kullanarak, hiçbir proje üretmeden, iş yapmadan, sadece karalayarak bu günlere kadar geldiler.
Ama artık deniz bitti. Şapka düştü, kel görüldü.
Son anketlerde gerilemeye başladılar. Bugün ciddi bir kamuoyu araştırması yapılsa, çok daha aşağılara düştükleri görülecek.
Yıllardır üzerinde tepindikleri en önemli malzemeleri, Türkiye'nin izlediği Suriye Politikası ve ülkemize sığınan Suriyelilerdi. Alabildiğine çarpıttılar, olayları olabildiğince kirlettiler. "Kaybettik, perişanız, yandık, bitik kül olduk" tekerlemesini hiç ağızlarından düşürmediler. Gerçekleri ters yüz edip, Suriye Diktatörü bir katille işbirliğini milletin önüne "çözüm" diye koydular. Suriye Milli Ordusunu "terörist", ona destek veren Türkiye'yi de "terör destekçisi" ilan ettiler.
Ne oldu?
Suriye'nin milli güçleri, katil Esad'ı gönderdi. Rusya, İran, hatta ABD kaybetti. Kazanan Türkiye oldu. ABD'nin müstakbel Başkanı Trump bile Erdoğan'ın aklından, zekâsından ve gücünden bahsetmek zorunda kaldı. Daha da ileri gidip, "Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elinde olacak" ifadesini kullandı.
En büyük istismar malzemeleri ellerinden kayıp gitti...
***
Çarpıtma siyaseti, illüzyon oyunları ve karalama kampanyaları ile mevzi başarılar elde ettiler. Ankara ve İstanbul gibi önemli belediyeleri kazandılar. Ama kelimenin tam anlamı ile perişan edip, hiç de iyi bir sınav veremediler.
Yine gözbağcılık yaparak ve Erdoğan'la kavga ederek, vaziyeti idare etmeye çalıştılar. Hatta Ekrem İmamoğlu savaş açtı. İBB'nin çeşitli bakanlıklar ve devlet kuruluşlarında neyi varsa geri almak için çırpındı. O mahkeme benim, bu mahkeme senin koşuşturdu. "Size zırnık koklatmam" havası içine girdi. Daha yumuşak da olsa benzeri bir tutumu Mansur Yavaş da sergiledi.
Hazine paylarını eksiksiz aldılar. Buna karşılık, iş mükellefiyetlerini yerine getirme ve borçları ödemeye gelince amiyane tabiri ile hep birlikte çamura yattılar.
SGK, doğal olarak emeklinin, milletin parasını tahsil etmek için harekete geçince bağırmaya, feryat etmeye başladılar. En ironik olanı da, geçmişte avukatlık yapan ve yıllar boyunca alacaklarını tahsil için pek çok haciz işlemi yürüten Mansur Yavaş'ın "Olmaz, yapamazsınız" diye bağırmasıdır.
Uzun uzun saymaya gerek yok. Tablo ortada: Bütün yaldızlar döküldü. Gerçekler ortaya çıktı.
İşi gerçekten zor bundan sonra muhalefetin! Ucuz çadır tiyatrolarında sergilenen oyunlar iş yapmıyor artık.
Ak Parti, eğer Erdoğan'ın da işaret ettiği zafiyetlerden kurtulur ve teşkilatlar ölü toprağını üzerinden atarsa, muhalefetin işi bundan sonra daha da zorlaşacak. İstismar siyaseti ve algı oyunları ile buraya kadar iyi getirdiler. Ama böyle gitmez ve gitmeyeceği de görüldü.