Dünyadaki Terör Örgütlerinin Arkasında ABD'li Şirketler Var
Dünyadaki Terör Örgütlerinin Arkasında ABD'li Şirketler Var
Bölücü Terör örgütü PKK'nın 15 Ağustos 1985 tarihinde Siirt'in Eruh ilçesinde gerçekleştirdiği, sivil ve askerlerin şehit olduğu ilk saldırıdan bu yana tam kırk yıl geçmiş. Son bir ay içinde de yirmiden fazla askerimiz şehit oldu. Bu kanlı örgüt iç infazlar da dahil olmak üzere şimdiye kadar 50 binden fazla cinayet işledi.
Bölücü Terör örgütü PKK'nın 15 Ağustos 1985 tarihinde Siirt'in Eruh ilçesinde gerçekleştirdiği, sivil ve askerlerin şehit olduğu ilk saldırıdan bu yana tam kırk yıl geçmiş. Son bir ay içinde de yirmiden fazla askerimiz şehit oldu. Bu kanlı örgüt iç infazlar da dahil olmak üzere şimdiye kadar 50 binden fazla cinayet işledi.
Türkiye toplumunun feraseti ve inancı, terör örgütünün kardeşliği ve birlikte yaşama iradesini zehirleyen faaliyetlerini büyük oranda durdurabildi.
Osmanlı'nın yıkılmasından sonra kurulan yeni cumhuriyetin kuşatıcı şemsiyesi olarak inşa edilen ulusçuluk ideolojisi İsmet İnönü'nün Şark Islah planı ile ete kemiğe bürününce ümmetin ve milletin öz evlatlarına üvey evlat muamelesinde bulunmak, egemenlik üzerinden inşa edilen pespaye faşizmin en önemli gurur kaynağı olmaya başladı.
Ama yine de tarih ve dinden arındırılan bu yeni kimliğin bir ötekiye ihtiyacı vardı ve o da bulundu. Ancak yine de arzu edilen düzeyde toplumu hareketlendirecek bir güce kavuşmamıştı ta ki hasmını inşa edinceye kadar... Sonrası malum, askeri darbeler, cuntacılık, işkenceler ve hukuk dışı faaliyetler ile özünde bir kimlik ve dil meselesi olan ve dahası inananlar için de O'nun varlığına işaret eden bir ayet olan Kürt sorunu uluslararası bir meseleye dönüştü.
O gün bugündür bir savaş halindeyiz. Dış politikada içimize sinmeyen taleplere yüksek sesle itiraz edemiyoruz, ürettiğimiz katma değeri vatandaşlarımıza refah olarak harcayamıyoruz, ülkenin önemli bir kısmında gönlümüzce gezemiyoruz, vatandaşlarımızın tamamını aynı kategoride göremiyoruz, elimiz tetikte yüreğimiz ağzımızda...
Ve masa devrildi...
Kim nasıl bakar ve ne düşünür onu bilemem, çözüm sürecinde partide görevli olduğum için bizzat biliyorum ve şahidim ki tarihte hiç kimse bu konuda (Kürt meselesinin çözümünde) sn. Recep Tayyip Erdoğan kadar iyi niyetli ve cesur olamadı ve bir daha da hiç kimse onun gibi olamayacaktır. Çok yutkundu, çok fedakarlıklar yaptı ve çok çabaladı ama bu işin ihalesini alan kanlı çete hem bu sorunun bitmesini istemedi hem de bunu Erdoğan'a çözdürmek istemedi. PKK ve bileşenleri, envai çeşit entrikalar ve kumpaslarla o "kutlu" masayı devirdiler. Esasında o gün sulh masasını devirene gereken ceza verilmeliydi ama o da olmadı. Artık önümüzde olan yol silahlı mücadeledir. Her ne kadar bu konuya kafa yoranların kahir ekseriyeti silahlı mücadelenin nihai çözüme ulaşmayacağı konusunda hemfikir iseler de bana göre örgüt ve bileşenleri o masayı devirdikten sonra Türkiye'nin elinde silahtan başka seçenek bırakmadılar.
O halde Türkiye silahlı mücadeleyi güçlendirmeli ve savaştığı düşmanlarını hem yakından tanımalı hem de onların birliğini bozacak adımlar atmalıdır. Her savaşın bir meydanı ve bir de diplomasisi vardır. Örgüt ve bileşenleri ile kurulan diplomasi sonuç vermediyse onların ipini elinde bulunduranla bu yolu denemek gerekir. Eğer o da sonuç vermezse o zaman her ikisiyle de açık bir savaşa girişilmelidir.
Açık söylemek gerekirse bugün Türkiye'ye karşı savaşan örgütlerin sahibi ABD'dir. Bunu niçin yaptığını da sanıyorum bilmeyen yoktur; istikrarsızlığın derinleşmesi, ekonominin manipüle edilmesi ve siyasetin dizayn edilmesi için en iyi aparat oldukları içindir. Ancak bütün bu operasyonlara rağmen gururla söylemek gerekir ki ABD bu coğrafyada siyaset, devlet ve ekonomi alanındaki hareket kabiliyetini istediği seviyeye taşıyamadı. Aslında bu konuda bir hayli iş başardı da ama işte toplumsal alan parmak hesabına uymadı ve bir türlü arzu ettiği yapı, toplumsal iç dinamiklerden dolayı gerçekleşmeyince buradaki diğer taşeronu/ortağı olan FETÖ, onu ifsat etme ihalesini gönüllü olarak üstlendi. Zaten FETÖ'nün esas ifsat ettiği yapı, toplumsal sistem ve ferasettir. O da çok büyük bir tahribat oluşturmasına rağmen tam olarak hedefine ulaşamadı, ABD'nin ihalesinin iş bitimini yapamadı. FETÖ'cü casusların kalkıştıkları işgal ve darbe girişimi ile yürüttükleri kara propaganda ile PKK terör örgütünün yaptığı katliamlar aynı merkezden beslendiler, besleniyorlar.
Hem müttefik hem düşman
O halde şimdi görünüşte bizim müttefikimiz olan ama aynı zamanda da hem açıktan hem de el altından bizimle savaşan bu düşmanlara/partnerlere karşı derin bir strateji ve nitelikli bir bilgimizin olması gerekmiyor mu?
Bu arada bir Kürt olarak ifade etmek isterim ki PKK terör örgütünün Kürtlerle ilgili hiçbir planı, projesi, derdi ve kaygısı yoktur. Aksine tarihte hiçbir yönetim, hiçbir iktidar, hiçbir kültürel istila ve hiçbir ideoloji bu örgüt kadar Kürtlerin geleneklerine ve inançlarına, diline ve onuruna zarar vermemiştir. PKK sadece onların siyasi, hukuki ve toplumsal taleplerini takip etmek gibi bir maske kullanır. Sapık bir grubu, din düşmanı bir azınlığı Kürtlerden daha çok severler ve işbirliği yaparlar. PKK ile Kürtler arasında organik bir bağ kurmak konunun uluslararası bir yük olmasına giden yolun en önemli adımlarından birisidir.
Ve şimdi mesele tam da dediğimiz yere gelmiş bulunmaktadır. Bu iş artık sırtımızda uluslararası aktörlerin tepindiği bir yük haline gelmiştir ve bizim de bu konuyla ilgili stratejimiz daha da derinleşmelidir.
Konuyu daha açık bir şekilde ifade edecek olursak bilindiği gibi Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü ve bunca zamandır mücadele ettiği PKK/YPG/PYD ile Türkiye'nin müttefiki olan ABD çok özel bir diyalog içindedir. Bir başka ifade ile müttefikimiz bizim can düşmanımızla bizi yok etmek için bir işbirliği içine girmiştir. ABD 2015 yılında birkaç tane özel güvenlik şirketi üzerinden PKK/YPG terör örgütü ile özel bir işbirliği anlaşması yaptı. Eğit-donat ve silahlandırıp cepheye sürme şeklinde özetlenebilecek olan bu yapının hedefinin görünürde DEAŞ olmasına rağmen gerçekte ise Türkiye olduğunu bir kez daha söylemeye hacet yoktur. ABD, Türkiye ile savaşsın diye Pentagon'un iş ortakları ve yan şirketleri olan Blackwaters ve Castle International aracılığı ile bir terör örgütü olan PKK'yla askeri işbirliği imzalıyor. Daha önce Afganistan ve Irak'ta uyguladığı bu taktiği şimdi bize karşı uyguluyor.
Maliyet hesabı
Her ne kadar kendi vatandaşlarından kayıp vermemek ve hukuki bir sorumluluk almamak için bu yola başvurduğu tartışılsa da işin esası daha az maliyetli piyonların çokluğudur. Bir ABD askerinin gelip Kobani'de savaşmasının maliyeti ile PKK'nın kandırıp boş hayallerle beynini yıkadığı bir Kürt gencinin maliyeti arasında binlerce dolar fark var. Bir FETÖ üyesi casusun ona maliyeti ile bir FBI'yin resmi görevlisinin maliyeti arasında kıyaslanamayacak kadar çok büyük bir fark var.
Ez cümle şimdi bizim de karşımızda adı PKK ama aklı ve yol haritası ile asıl kimliği Caste International olan bir ABD güvenlik şirketi var ve bununla savaş halindeyiz.
Bugün ABD kongresinde Türkiye dostu tek bir senatör bile yok maalesef. Hatta ezeli düşman olarak gözüken İran ile ABD'nin bazı konularda, söz gelimi PKK'yı besleme konusunda, ittifak edebildiklerini görebiliyoruz. Bunu onların düşmanlıkları ile açıklayabiliriz elbette ve sahiden de bize karşı özel bir kinleri ve düşmanlıkları da var biliyorum, ama bunu kıracak adımları atmanın vakti çoktan geldi. Haklılığımızı ve gücümüzü önce diplomasi ve strateji ile göstersek daha akıllıca olmaz mı?
Son gelişmeler, içinde yaşadığımız coğrafyayı çok büyük değişimlerin beklediğini göstermektedir. İran'ın son saldırıları büyük bir bölgesel savaşın ilk işaretleridir. Biz bu süreci diplomasi, akıl, feraset, iman ve bilgi ile yürütmezsek en büyük zararı gören taraf oluruz. Çünkü ateşe benzin döken ABD'nın, İran'ın, PKK'nın, FETÖ'nün ve İsrail'in bizimle bitmemiş hesapları var. O halde bizimle hesabı olmayanlarla işbirliğine gidilmeli ve hesabı olanları da ya bu çirkin emellerinden vazgeçirmeli ya da gök kubbeyi başlarına yıkmalıyız.
Diyebilirsiniz ki zaten ABD hep bize düşmandır ve karşıdır, biz ne yapsak onun rızasını tahsil edemeyiz çünkü o büyük şeytandır bu coğrafyaya kan ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmemiştir. Evet kesinlikle öyledir ve ben de öyle olduğunu bizzat biliyorum, o halde bunun gereğini yapıp ondan hesap soralım buyurun.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.