Türkiye'de sol, CHP ve şiddet

16.09.2020 - 15:04, Güncelleme: 14.02.2024 - 06:37 2158+ kez okundu.
 

Türkiye'de sol, CHP ve şiddet

CHP ve radikal solun, millet ve o milletin medeniyetini bir baskı kaynağı ve engel olarak gördüğü sürece şiddet, darbe ve devrim açmazından kurtularak demokratikleşmesi mümkün görünmüyor. Şiddet, darbe ve devrimse diktatörsüz olmaz…

Türkiye’deki siyasi şiddetin temelinde, solun şiddetle ilişkisi yatıyor. Dünyada solun kendi içinde şiddetle ilişkisi konusu tartışılmış ve bu tartışmalardan farklı mecralar ortaya çıkmıştır. Sosyal demokrasi şiddetten ve devrim anlayışından kopuşun bir sonucudur. Keza Avrupa Komünizmi Leninist soldan yine şiddet ve devrim stratejisinde bir kopuşun bir başka sonucudur. 1968 öğrenci olayları ile başlayan 1970’lerdeki Kızıl Ordu, Kızıl Tugaylar gibi örgütlerin marjinal kalması ve hızla kendi içinde de bir seçenek olmaktan çıkışı tarihi olarak son kopuşlardan biridir. Bu haliyle Batı solu veya Avrupa solu bu tarihi dönemlerdeki iç hesaplaşmalarla şiddetten ve şiddete yol açan devrim anlayışından kopmuştur. Devrim şiddetsiz ve devrimi yürütecek bir diktatörlük olmadan mümkün olamaz. Avrupa solu şiddet ve devrim seçeneklerini reddederek diktatörlük kapısını kapamış ve demokrasi kapısını aralamıştır. Türkiye’de bütün versiyonlarıyla solun bu anlamda nihai olarak tamamlanmış bir şiddet ve devrim tartışması, bu tartışmaların sonucunda şiddet ve devrim anlayışından kopuş yaşanmamıştır.   Batı’daki solun şiddet ve devrim tartışması, ana hatlarıyla tarihi, normatif ve stratejik katmanlara sahiptir. Türkiye solu bu katmanlarda nihai noktalara varabilecek tartışmalara girememiş ve bu bakımdan da şiddet ve devrim anlayışından kesinlikle koparak farklı bir mecraya girememiştir. Bu kopamama halini kriz dönemlerinde solun şiddet ve devrim vurgusuyla darbe kulvarlarına çok kolayca sapmasıyla görebiliyoruz. Türkiye’de sol tarihi olarak şiddet kullanmış ve devrim(darbe diye de okunabilir), normatif olarak şiddete ve devrime karşı değildir, stratejik olarak iktidar mücadelesinde şiddet ve darbeyi bir seçenek olarak siyasi repertuvarında muhafaza etmektedir. Bu üç katmanda bir kopuş yaşanmayınca solun fiilen şiddet ve darbe pratiğinden uzak durduğu anların mı şiddet ve darbeyi esas alan anlarının mı esas alınması lazım geldiğinde karar vermek zorlaşıyor. Türkiye’de sol işte bu muğlaklık içinde savrulmaya açık bir halde durmaktadır. Türkiye’de sol şiddet ve devrim seçeneklerini daima gündemde tutarak devrimi yapacak diktatörlük veya darbeyi yapacak militarizm yolunu tercih etmiş, bu da Türkiye solunu demokrasi güzergahından koparmıştır.   Meşrulaştırma çabaları Türkiye’de solun üzerine oturduğu akım, kendisini milletin ve medeniyetin toplumsal baskısını, siyasi şiddet kullanarak siyasi iktidarı darbeyle ele geçirmek ve siyasi diktatörlükle devrim marifetiyle değiştirmeyi meşru gören bir akımdır. Milleti ve milletin mensubu olduğu medeniyeti, kendi üzerlerinde bir baskı olarak gören ve bunu zor kullanarak değiştirmeye yönelen bürokratik zümrenin etrafında teşekkül etmiş bu akımın siyasi repertuvarı şiddet, devrim ve darbe etrafında gelişmiştir. Bu akımdan demokrasiye izin vermeyen, sadece siyasi iktidara değil sosyal kurum ve iktidara da yönelmiş bir diktatörlük anlayışı ve tatbikatı ortaya çıkmıştır. Bu tek parti diktatörlüğünü, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde 9 Eylül 2020‘de dahi meşrulaştırmaya çalıştığı görülmektedir.   Militarist diktatörlük Tek parti döneminden sonra gerçekleşen veya teşebbüs edilen bütün darbelerin tek parti diktatörlüğü ideolojisiyle şiddet, devrim ve darbe anlayışını devam ettiren militarist bir diktatörlük olduğu açıktır.   CHP çok partili hayata dönülmesine, iktidarı barışçı bir şekilde 14 Mayıs 1950’de milletin seçtiği Demokrat Parti’ye devretmesine rağmen, demokrasiyle bağdaşmayan şiddete dayalı devrim ve darbe anlayışından tam anlamıyla kopamamıştır. 27 Mayıs 1960 darbesinde CHP’nin rolü ve darbecilerle aynı ideolojiyi paylaşması burada hatırlanmalıdır.   1960 sonrasında CHP ortanın solu tartışmaları yaşarken Türkiye İşçi Partisi ile beraber ortanın daha solunda bir akım da siyasette baş gösterdi. TİP parlamenter mücadeleyi esas almakla beraber 27 Mayıs darbesinin yılmaz bir savunucusuydu, öyle ki 27 Mayıs’ın eleştirilmesinin yasaklanmasını sona erdiren kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettirecektir. CHP’nin 27 Mayıs darbesini yapanlar, TİP’in de savunanlar arasında yer alması daha radikal bir şekilde şiddetle darbe yoluyla iktidarı ele geçirerek darbe yapacağını düşünen solcu grupları teskin etmedi, tam aksine tahrik etti.   1960’ların sonunda şiddet hareketlerine ve darbe teşebbüslerine yönelen muhtelif sol hareketler ortaya çıktı. TİP ve bu sol hareketler Kemalizmden kopmaya çalışan sol hareketler şiddet, darbe ve devrim konusunda stratejik tartışmalar yaşasalar da normatif olarak darbe ve devrime tam olarak karşı demokratik bir sosyalizm mecrası ortaya çıkmadı. 1970’ler CHP’nin de bu konudaki muğlaklığını yeniden ortaya koydu. CHP 1970’lerde şiddete bulaşmış sol gruplarla da arasına net bir mesafe koyamadı.   Şiddet histerisi 1970’lerde demokratik dünyada sol şiddetten, darbe ve devrimden tamamen arınarak koparken Türkiye’de sol tam aksine bu alandaki bütün sınırları ihlal edecek bir şiddet histerine girdi. CHP ise bu sol gruplarla arasında net bir sınır çizmek yerine, bütün sınırları muğlaklaştırdı. Bu halleriyle 12 Eylül darbesine gidecek kanlı şiddet olaylarının sorumluluğu üzerinde kalan sol, halk nezdinde ve kendi içinde de moral olarak çöktü. 12 Eylül darbesi sola bir şiddet, darbe ve devrim düşüncelerinden kopma için yeniden bir tartışma imkanı verse de sol bu fırsatı kullanmadı. 1990’larda, 1970’lerde yapan hatalar bu sefer SHP’de tekrar edildi. 70’lerin kıyıcı örgütlerinin faaliyetleri kör bir şiddetle devam ederken sol bu şiddetten uzak durmakla beraber, kendi tabanını ve toplumu ikna edecek şekilde bir geçmiş muhasebesi yapıl(a)madı. Gizli TKP hareketinin legalleşme ve birleşik sol parti çabaları, 70’lerin şiddet örgütleri bir araya gelerek ortak parti kurma çalışmalarına bağlanan ümitler kısa sürede boşa çıktı. CHP ve CHP dışındaki sol şiddet, darbe ve devrim anlayışından vazgeçerek demokrasi güzergahına girmek yerine yeniden şiddet ve darbe istikametlerine savruldu.   Düşünme ve arınma imkanı 1989’daki sosyalist bloğun büyük çöküşü, Türkiye’deki sola yeniden bir düşünme ve arınma imkanı vermişti. Sol tarihi, normatif ve strateji değerlendirmesiyle Avrupa’daki sol birikimi içselleştirecek bir sıçrama yaparak demokratik bir yola girme imkanı kullanılamadı. CHP dümeni yeniden 28 Şubat’ta zirveye çıkacak darbecilerle işbirliğine, radikal sol ise darbecilerle beraber sosyalist şiddet örgütü PKK ile yakınlaşmaya yöneldi. 2013’ten itibaren Gezi olayları, PKK’nın şiddet hareketleri ve FETÖ’nün darbe teşebbüsleri CHP ve radikal solun aklını yeniden çeldi. Bugün itibarıyla CHP ve radikal solun şiddet, devrim ve darbe konusunda muğlaklığı devam ettirerek sosyalist şiddet örgütleri DHKP-C ve PKK ile geliştirdiği tuhaf ilişki, Avrupa solunun en son 1970’lerde aştığı şiddet meselesinin içinden çıkamadığını bir kez daha gösterdi. CHP ve radikal sol, millet ve o milletin medeniyetini bir baskı kaynağı ve engel olarak gördüğü sürece şiddet, darbe ve devrim açmazından kurtularak demokratikleşmesi mümkün görünmüyor. Şiddet, darbe ve devrimse diktatörsüz olmaz…   Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci
CHP ve radikal solun, millet ve o milletin medeniyetini bir baskı kaynağı ve engel olarak gördüğü sürece şiddet, darbe ve devrim açmazından kurtularak demokratikleşmesi mümkün görünmüyor. Şiddet, darbe ve devrimse diktatörsüz olmaz…

Türkiye’deki siyasi şiddetin temelinde, solun şiddetle ilişkisi yatıyor. Dünyada solun kendi içinde şiddetle ilişkisi konusu tartışılmış ve bu tartışmalardan farklı mecralar ortaya çıkmıştır. Sosyal demokrasi şiddetten ve devrim anlayışından kopuşun bir sonucudur. Keza Avrupa Komünizmi Leninist soldan yine şiddet ve devrim stratejisinde bir kopuşun bir başka sonucudur. 1968 öğrenci olayları ile başlayan 1970’lerdeki Kızıl Ordu, Kızıl Tugaylar gibi örgütlerin marjinal kalması ve hızla kendi içinde de bir seçenek olmaktan çıkışı tarihi olarak son kopuşlardan biridir. Bu haliyle Batı solu veya Avrupa solu bu tarihi dönemlerdeki iç hesaplaşmalarla şiddetten ve şiddete yol açan devrim anlayışından kopmuştur. Devrim şiddetsiz ve devrimi yürütecek bir diktatörlük olmadan mümkün olamaz. Avrupa solu şiddet ve devrim seçeneklerini reddederek diktatörlük kapısını kapamış ve demokrasi kapısını aralamıştır. Türkiye’de bütün versiyonlarıyla solun bu anlamda nihai olarak tamamlanmış bir şiddet ve devrim tartışması, bu tartışmaların sonucunda şiddet ve devrim anlayışından kopuş yaşanmamıştır.

 

Batı’daki solun şiddet ve devrim tartışması, ana hatlarıyla tarihi, normatif ve stratejik katmanlara sahiptir. Türkiye solu bu katmanlarda nihai noktalara varabilecek tartışmalara girememiş ve bu bakımdan da şiddet ve devrim anlayışından kesinlikle koparak farklı bir mecraya girememiştir. Bu kopamama halini kriz dönemlerinde solun şiddet ve devrim vurgusuyla darbe kulvarlarına çok kolayca sapmasıyla görebiliyoruz. Türkiye’de sol tarihi olarak şiddet kullanmış ve devrim(darbe diye de okunabilir), normatif olarak şiddete ve devrime karşı değildir, stratejik olarak iktidar mücadelesinde şiddet ve darbeyi bir seçenek olarak siyasi repertuvarında muhafaza etmektedir. Bu üç katmanda bir kopuş yaşanmayınca solun fiilen şiddet ve darbe pratiğinden uzak durduğu anların mı şiddet ve darbeyi esas alan anlarının mı esas alınması lazım geldiğinde karar vermek zorlaşıyor. Türkiye’de sol işte bu muğlaklık içinde savrulmaya açık bir halde durmaktadır. Türkiye’de sol şiddet ve devrim seçeneklerini daima gündemde tutarak devrimi yapacak diktatörlük veya darbeyi yapacak militarizm yolunu tercih etmiş, bu da Türkiye solunu demokrasi güzergahından koparmıştır.

 

Meşrulaştırma çabaları

Türkiye’de solun üzerine oturduğu akım, kendisini milletin ve medeniyetin toplumsal baskısını, siyasi şiddet kullanarak siyasi iktidarı darbeyle ele geçirmek ve siyasi diktatörlükle devrim marifetiyle değiştirmeyi meşru gören bir akımdır. Milleti ve milletin mensubu olduğu medeniyeti, kendi üzerlerinde bir baskı olarak gören ve bunu zor kullanarak değiştirmeye yönelen bürokratik zümrenin etrafında teşekkül etmiş bu akımın siyasi repertuvarı şiddet, devrim ve darbe etrafında gelişmiştir. Bu akımdan demokrasiye izin vermeyen, sadece siyasi iktidara değil sosyal kurum ve iktidara da yönelmiş bir diktatörlük anlayışı ve tatbikatı ortaya çıkmıştır. Bu tek parti diktatörlüğünü, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde 9 Eylül 2020‘de dahi meşrulaştırmaya çalıştığı görülmektedir.

 

Militarist diktatörlük

Tek parti döneminden sonra gerçekleşen veya teşebbüs edilen bütün darbelerin tek parti diktatörlüğü ideolojisiyle şiddet, devrim ve darbe anlayışını devam ettiren militarist bir diktatörlük olduğu açıktır.

 

CHP çok partili hayata dönülmesine, iktidarı barışçı bir şekilde 14 Mayıs 1950’de milletin seçtiği Demokrat Parti’ye devretmesine rağmen, demokrasiyle bağdaşmayan şiddete dayalı devrim ve darbe anlayışından tam anlamıyla kopamamıştır. 27 Mayıs 1960 darbesinde CHP’nin rolü ve darbecilerle aynı ideolojiyi paylaşması burada hatırlanmalıdır.

 

1960 sonrasında CHP ortanın solu tartışmaları yaşarken Türkiye İşçi Partisi ile beraber ortanın daha solunda bir akım da siyasette baş gösterdi. TİP parlamenter mücadeleyi esas almakla beraber 27 Mayıs darbesinin yılmaz bir savunucusuydu, öyle ki 27 Mayıs’ın eleştirilmesinin yasaklanmasını sona erdiren kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettirecektir. CHP’nin 27 Mayıs darbesini yapanlar, TİP’in de savunanlar arasında yer alması daha radikal bir şekilde şiddetle darbe yoluyla iktidarı ele geçirerek darbe yapacağını düşünen solcu grupları teskin etmedi, tam aksine tahrik etti.

 

1960’ların sonunda şiddet hareketlerine ve darbe teşebbüslerine yönelen muhtelif sol hareketler ortaya çıktı. TİP ve bu sol hareketler Kemalizmden kopmaya çalışan sol hareketler şiddet, darbe ve devrim konusunda stratejik tartışmalar yaşasalar da normatif olarak darbe ve devrime tam olarak karşı demokratik bir sosyalizm mecrası ortaya çıkmadı. 1970’ler CHP’nin de bu konudaki muğlaklığını yeniden ortaya koydu. CHP 1970’lerde şiddete bulaşmış sol gruplarla da arasına net bir mesafe koyamadı.

 

Şiddet histerisi

1970’lerde demokratik dünyada sol şiddetten, darbe ve devrimden tamamen arınarak koparken Türkiye’de sol tam aksine bu alandaki bütün sınırları ihlal edecek bir şiddet histerine girdi. CHP ise bu sol gruplarla arasında net bir sınır çizmek yerine, bütün sınırları muğlaklaştırdı. Bu halleriyle 12 Eylül darbesine gidecek kanlı şiddet olaylarının sorumluluğu üzerinde kalan sol, halk nezdinde ve kendi içinde de moral olarak çöktü. 12 Eylül darbesi sola bir şiddet, darbe ve devrim düşüncelerinden kopma için yeniden bir tartışma imkanı verse de sol bu fırsatı kullanmadı. 1990’larda, 1970’lerde yapan hatalar bu sefer SHP’de tekrar edildi. 70’lerin kıyıcı örgütlerinin faaliyetleri kör bir şiddetle devam ederken sol bu şiddetten uzak durmakla beraber, kendi tabanını ve toplumu ikna edecek şekilde bir geçmiş muhasebesi yapıl(a)madı. Gizli TKP hareketinin legalleşme ve birleşik sol parti çabaları, 70’lerin şiddet örgütleri bir araya gelerek ortak parti kurma çalışmalarına bağlanan ümitler kısa sürede boşa çıktı. CHP ve CHP dışındaki sol şiddet, darbe ve devrim anlayışından vazgeçerek demokrasi güzergahına girmek yerine yeniden şiddet ve darbe istikametlerine savruldu.

 

Düşünme ve arınma imkanı

1989’daki sosyalist bloğun büyük çöküşü, Türkiye’deki sola yeniden bir düşünme ve arınma imkanı vermişti. Sol tarihi, normatif ve strateji değerlendirmesiyle Avrupa’daki sol birikimi içselleştirecek bir sıçrama yaparak demokratik bir yola girme imkanı kullanılamadı. CHP dümeni yeniden 28 Şubat’ta zirveye çıkacak darbecilerle işbirliğine, radikal sol ise darbecilerle beraber sosyalist şiddet örgütü PKK ile yakınlaşmaya yöneldi. 2013’ten itibaren Gezi olayları, PKK’nın şiddet hareketleri ve FETÖ’nün darbe teşebbüsleri CHP ve radikal solun aklını yeniden çeldi. Bugün itibarıyla CHP ve radikal solun şiddet, devrim ve darbe konusunda muğlaklığı devam ettirerek sosyalist şiddet örgütleri DHKP-C ve PKK ile geliştirdiği tuhaf ilişki, Avrupa solunun en son 1970’lerde aştığı şiddet meselesinin içinden çıkamadığını bir kez daha gösterdi. CHP ve radikal sol, millet ve o milletin medeniyetini bir baskı kaynağı ve engel olarak gördüğü sürece şiddet, darbe ve devrim açmazından kurtularak demokratikleşmesi mümkün görünmüyor. Şiddet, darbe ve devrimse diktatörsüz olmaz…

 

Dr. Murat Yılmaz / Siyaset Bilimci

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishdailynews.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.